Ana içeriğe atla

Duygusal Bağ, 24 Haziran ve Muharrem İnce*

24 Haziran gecesi Türkiye’de seçmenin hiç yaşamadığı bir geceydi. Yüksek beklentiler, büyük hayal kırıklıkları, ortada bırakılmışlık, terkedilmişlik duyguları içinde özellikle CHP seçmeni sabahı çok güç etti. İnsanlar seçimde, sandık başlarında gösterdikleri çaba, efor nedeniyle değil aslında yenilgi nedeniyle de değil, karşılarında gerçek bir muhatap bulamadıkları, “gönül köprüsü” kurdukları İnce’yi göremedikleri için yıkıldı.

Sonuçlarla ilgili bir yığın iddia ve kaygının oluştuğu , üstelik parti tarafından da Anadolu Ajansı’nın verilerini ciddiye almayın dendiği bir ortamda Yüksek Seçim Kurulu (YSK) önünde beklenen adayın, bir otel odasında kendi seçmenleri arasında oluşan büyük hayal kırıklığından uzak öğle saatlerinde yapacağı açıklamaya odaklanması “gönül köprüsü”ne çok büyük zarar verdi. Ve derin sessizlik partinin genel başkanı ve tüm yetkilileriyle sabaha kadar hala anlaşılamamış bir biçimde sürdü.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan karşısında büyük umut yaratan, gerekirse 50 bin avukatla oylarına sahip çıkma sözü veren Muharrem İnce’nin “seçim 2. tura kaldı, sandıkları terk etmeyin, sahip çıkın” diyen CHP sözcüsünün açıklamalarının hemen ardından büründüğü sessizlik; YSK sonuçları açıklamadan kendini galip ilan eden Erdoğan taraftarlarının aşırı sevinç gösterileri hayal kırıklığını büyük endişelere dönüştürürken de hala ve umarsızca süren sessizlik… Bu kadar sessizlik bin bir komployu, saçma iddiaları da doğal olarak besledi ve bizzat İnce’nin kendi ağzından birkaç kez yalanlamasına rağmen hala bu iddialar dile getirilebiliyor.



İnce, seçim gününü yönetemedi. Çok kısa sürede oluşturduğu çok değerli bir bağa, “duygusal bağa” büyük zarar verdi. İlginç bir biçimde bunu seçimden sonra da açıklamalarıyla gidereceğine daha da artmasına yol açacak sözler etti. Örneğin bir seçim sonucu analizi gibi “mantıksal” olarak haklı görülebilecek bir açıklamasında bütün seçim boyunca mitinglerde insanlara tekrarlattığı temel sloganını adeta boşa düşürdü.
Mealen “1 çivi, 1 nal, 1 at, 1 yiğit 1 memleketi kurtarır” diyen,  bir kişinin, bir oyun ne kadar önemli olduğunu anlatan İnce, “Millet de şuna takılmış, ‘Bir milyon 300 bin oyluk dalavere varsa, ikici tura kalabilirdin.’ Peki bu şartlar altında ikinci tura kaldığımda, parlamento çoğunluğu da iki partinin elinde -Cumhur ittifakının elinde- ve siz yüzde 49.7 ile kaldınız. Ertesi turda alabileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Mümkün değil ki!” diyebildi.

Temel motivasyon kaynağı “bir kişi bile olsanız gelin birlikte başarabiliriz” olan, “bir oyla bile seçimi kazanabiliriz” mesajı veren, daha önünde bir çok seçim olan bir lider oran verip “mümkün değil ki” diyebilir mi?

Bu sloganıyla İnce Anadolu’da birçok yerde “suskunluk sarmalı”nın yıkılmasına öncülük etmişti. Ve bunu kendini başarısız, yalnız ve güçsüz hisseden bireylere/partililerine bir umut vererek başardı. Umutsuzluk algısının, “yine kaybedeceğiz” inancının sorgulanmasını sağladı. Bir kişi çıkar “Tamam” der ve iktidarın oluşturduğu psikolojik atmosferi/sarmalı dağıtır inancıyla, her ildeki miting yerleşik atmosferi yıkan bir umut dalgası yarattı. Ancak bu bir dip dalgaya dönüşmedi, fakat İnce’nin aldığı oy açısından gelecek için umut verdi.

İşte seçim gecesi ve sonrasında yaşananlar “gelecek” için bu umudu ve oluşan gönül köprüsünü ciddi düzeyde sarstı. Yenilgiye değil, temelde kendisinin ortada bırakılmasına insanlar tepki gösterirken, özellikle sandık sonuçlarıyla ilgili “adil seçim sistemi”nin neyi başardığı, neye yaradığı bir türlü açıklığa kavuşmadı. Hala kaç tutanak toplandı, kaçı toplanamadı, sistem ne kadar çalıştı kamuoyuna, o gece tutanak peşinde koşan insanlara bir açıklama yapma zahmetine bile katlanılmadı. Ve insanlar bu verinin aslında olduğunu ama açıklanmadığını yine İnce’nin ağzından duydular: “188 bin sandıktan kaç tanesinin tutanağı partinin elinde. Bilgi verilmediği anlamında söylemiyorum. Bunlar dosyalıdır. Bunu ben aktaramam, ben veremem, parti verecek o bilgiyi. Hesabı parti verir, cumhurbaşkanı adayı vermez. Onlar verecek tabi ben mi vereceğim. Benim görevim halka kendimi anlatmaktı. Veri akışıyla ilgili başarısızlık var tabi, onu görüyorum ben." İnce’nin bu gördüğünü CHP Genel merkezi hala görememiş olmalı, fakat çok yakında gerçekleşecek yerel seçimde korkunun ecele bir faydası olmadığını acı bir şekilde öğrenecek. CHP bu hoyratlığı ve sakladığı bilgiyle bir daha sandığa gidip oy veren seçmeni bulmakta, hatta sandıklara bu kadar sahip çıkacak insanı motive etmekte ciddi sorunlar yaşayacak.

O gece, bu tavırlarla seçim kampanyası  boyunca  İnce ile kurulan “duygusal bağ” çok ciddi zarar gördü.  Siyasal iletişim açısından “duygusal bağ” çok önemli. Seçmenle kurulan  “duygusal bağ” bir seçimde kaybetseniz bile ilerisi için umut duyabileceğiniz ana zemini, çıkış noktasını oluşturuyor.  Elbette  oy verme davranışını belirlemekte alt gelir gruplarıyla kurulan çok güçlü, maddi sosyal yardım ağının katkısı, benzeri unsurların ve sınırsız devlet olanakları etkisi yadsınamaz. Ancak  Erdoğan’ın sihirli formülü, kendisini her seçimde başarıya taşıyan anahtar, seçmeniyle kurduğu , her seçimde artırarak kemikleştirdiği  ve “mantıksal kanıtlarla“ hiçbir argümanla/suçlamayla/vaatle  zayıflatılamayan yine bu “duygusal bağ”. İnce ise yeni inşa etmeye başladığı bu bağı daha ilk seçimde ve sonrasında ciddi zarara uğratacak görünüyor.

Seçimlerin sonucuna OHAL’in, adil olmayan koşullarda özellikle medyanın/TV’lerin, devlet televizyonunun eşi benzeri görülmemiş yanlı tutumunun, devlet olanaklarının sonuna kadar eşitliği ortadan kaldıracak biçimde kullanılmasının etkisini kimse ihmal etmemelidir. “Siyasal ikna”nın argümanları, kabaca ortak payda, güven, itibar, inandırıcılık, etkili mesajlar(vaatler), hedef kitlenin önceliklerine hitap etmek gibi unsurlardır. Bunların içinde yer alan “duygusal bağ” son yıllarda Türk seçmeni için diğer unsurları görmezden gelebildiği, hatta yok sayabildiği ana zemine dönüşmüştür. Bu zemini CHP’de bugüne kadar Bülent Ecevit dışında kurabilen bir lider olmadı. Ne Deniz Baykal ne de Kemal Kılıçdaroğlu bunu başardı.

Bu anlamda İnce’nin önümüzdeki birkaç ayda göstereceği performans, CHP’yi %30’lara taşıyacak yeni bir liderle karşı karşıya olup olmayacağımızı da gösterecek. Şu bir gerçek,  insanlar belki kendilerine verilen sözleri unutabilirler, ama  24 Haziran gecesi kendilerine hissettirilenleri kolay kolay unutmazlar. Kendisine oy veren 15 milyon seçmenle duygusal bağı daha sağlamlaştırmadan zorlayan, kendisini alternatifsiz gördüğü için her şeyi yapabileceğini düşünen bir aday izlenimi veren İnce, daha şimdiden “güven” ile ilgili kuşku yaratacak bir sürece kendini sokmuş görünüyor.

"Benim ağzımdan kurultay diye bir şey duyarsanız o zaman konuşursunuz ama duyamayacaksınız." diyen ama bu sözü ettikten bir hafta sonra Kemal Kılıçdaroğlu ile yediği özel yemekte kendisine “onursal genel başkanlık” teklif ettiğini söyleyen Muharrem İnce, anlaşılan süreci yönetmekte ve  “siyasal ikna” konusunda çok zorlanacak.  Hele algıyı yönetmenin temel kurallarından biri beklentiler üstünde davranmak olunca…

O. Suat Özçelebi
Siyasal İletişim Danışmanı

@suatozcelebi

*Yazı 11 Temmuz tarihinde yazılmıştır.
Sadece kaynak belirtilmek suretiyle yayımlanabilir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Umut seçmenden bir "sol" kroşe mi?

Kurultaylar CHP’de genel başkanı değiştiriyor. Ama CHP’yi değiştiremiyor. CHP’de seçimlere ilişkin umut dalgası yaratıyor. Fakat millette CHP’nin iktidarına ilişkin bir umut yaratmıyor. Çünkü kurultayların oluş gerekçesi de oluş biçimi de sonuçları da bugüne kadar hiç değişmedi. Yeni liderle umut olmaya çalışan CHP, halkın önüne kurultay tartışmaları sürecinde umut vadedebileceği ne varsa onları tüketerek gidiyor. Görünen o ki Kurultay için imza toplamaya çalışanlar gereken sayıyı aştıklarını, genel merkez caydırmaya çalıştığı delegelerle bu imzanın toplanamadığını iddia edecek. Kayıkçı kavgası havasına bürünen delege sayısı kavgası zaten özellikle seçim gecesi suskunluğu ve sandık tutanakları skandallarıyla bunalan seçmeni CHP’den iyice soğutacak. Muharrem İnce CHP cenahında gerçekten ciddi bir umut yarattı. İttifak/HDP oylarıyla birlikte %30 psikolojik barajını kıl payı da olsa geçebildiğini gördük. Hoş İnce %35’i hedeflediğini söylese de herkes gözünü bu %30’a dikmişt...